Mısır'daki Rabiatü'l Adeviyye Meydanı'nın adı, kadın
velilerin ilki olan Hz. Rabia'dan geliyor. İşte darbe karşıtlarının
sembolü olan Hz. Rabia'nın kölelikten özgürlüğe yaşam hikayesi
Mısır'daki darbenin ardından, darbe
karşıtları Rabiatü'l Adeviyye Meydanı'nda toplanmaya başladı ve bu
meydan, direnenlerin sembolü haline geldi. Tüm dünya, darbeyi ve
binlerce kişinin ölümüne neden olan katliamları, dehşet içinde TV'den
izledi. Darbe karşıtları, meydana adını veren Rabiatü'l Adeviyye'ye
atıfta bulunmak için dört parmakla Rabia işaretini de yapmaya
başladılar. Rabia işareti, kısa sürede dünyaya yayıldı. Kampanyalarla
sosyal medyada etkin olarak kullanılıyor. Peki, hem meydan hem de 'Rabia
işareti', adını kimden alıyor? RABİA KALP GÖZÜ DEMEK
Rabiatü'l Adeviyye, 8. yüzyılda yaşamış kadın velilerin ilki kabul ediliyor. Peki dişi aslan namlı Rabiatü'l Adeviyye'yi önemli kılan neydi? Bilindiği üzere Allah'ın birçok veli kulu vardır; kimi çalışarak o makama gelir, kimi ezelden seçilir; Rabia da Allah terbiyesiyle terbiye olur. Sufilere göre Kırklar Meclisi'ndeki 19 kadından biri olduğu söylenir ve Kırklar Meclisi'ndekiler Allah eri olarak kabul edilir. Rabia, sufilere göre tasavvuftaki dördüncü makama da işaret eder: Tasavvuftaki bu dördüncü mertebeye, yani marifet makamına erişmiş, Allah velisidir Rabia. Etimolojik olarak bakıldığında Rabia adı, kalp gözü manasına da gelir. Birçok kişi de Rabia'dan feyz alır: Zorlu bir hayatı olmuştur, kendini inancına adamıştır. Merhametli ve ümitli, kalbi Allah aşkıyla ve sevgiyle doludur. Rabia'nın şiirlerinden İbn-i Arabi de etkilenmiştir, şiirleri özellikle Arap sufiler arasında hâlâ dile getirilir.
BASRA'DA BİR KÖLEYDİ
Rabia, 700'lü yıllarda, Basra'da, fakir bir ailenin kızı olarak dünyaya gelir. Dördüncü çocuk olduğu için ailesi ona 'dördüncü' anlamına gelen Rabia adını verir. Doğduğu gece babası, gaz yağı almak için komşusuna gider, ancak kapı açılmaz. O gece rüyasında gördüğü Hz. Muhammed'in "Üzülme! Bu kız öyle hanım bir kız olacak ki, ümmetimden 70 bin kişi onun şefaatini isteyecek," dediği söylenir. Rabia, çok küçük yaşta annesiyle babasını kaybeder. Basra'nın kıtlık döneminde, kız kardeşleri köle olarak satılınca, Rabia tek başına kalır. Bir gün Basra sokaklarında bir köle tüccarı, Rabia'yı görüp köle olarak satmak için alıkoyar. Altı dirheme zengin bir ihtiyara satılır. Rabia, artık bir köledir. Ağır işlerde çalıştırılmasına rağmen geceleri uyumaz, Allah'a niyaz etmeye devam eder. İşte o gecelerden birinde ihtiyar adam, Rabia'nın başını secdeye koyup "Ya Rabbi, sen kalbimde sana itaat etme arzusu, gözümde yalnız sana hizmet olduğunu bilirsin. Eğer elimde olsaydı senin kulluğundan bir saat kaçınmazdım. Fakat sen beni yaratılmışa köle ettin. Ben ne yapayım?" diye dua ettiğini işitir. O sırada bir hale şeklinde ışığın odaya yayıldığını da görür. Bundan etkilenen ihtiyar adam, onu kölelikten azat eder: "Ey Rabia, serbestsin. İstersen burada da özgür bir hayat yaşa, istersen dilediğin yere git!" Rabia özgürce ibadet etmek için o evden ayrılır.
YAŞAMINI İBADET VE İLİMLE GEÇİRDİ
Kölelikten kurtulduktan sonra çölde bir çadırda yalnız yaşar. Zamanını zikir ile geçirir, sonra Basra'ya döner. Rabia'nın duasını, öğüdünü almak için evini ziyaret eden birçok dostu olur, büyük alimler de nasihatlarını dinler. Ahlak yaşamında iffeti, tövbeyi ve ibadeti savunan Rabia, zamanının sufi önderleriyle eşit tutulur. Rabia: "Dünyayı arzulamak elem keder getirir, onu terk ise huzur demektir," söylencesiyle döneminde tasavvuf ehli eğilimini hem hayatında yaşar hem de etrafındakilere anlatır. Kadın sahabelerden sonra İslam'ın ilk kadın velisi olarak kabul görür. Sufi öğretisini en iyi şu duası anlatır: "Ya Rabbi, eğer sana ibadet etmem cehennem korkusuyla ise beni cehenneme at. Eğer cennete girmek ümidiyle ibadet ediyorsam, cennetini yasak eyle. Eğer sırf, senin rızan için ibadet ediyor isem, baki olan Cemal'in ile müşerref eyle," der. Rabia, gündüzleri oruçludur, gecelerini ise ibadetle geçirir. İslam tasavvufunda önemli bir isim olan Hasan-ı Basri çağdaşı olmasa da, söylenen odur ki, Hasan-i Basri ile ruhani görüşmeler yapar. Allah'a ve peygamberine duyduğu özlem, onun çok farklı bir hayatı tercih etmesine neden olur. Arkadaşı Süfyan-ı Sevri "Arzu ederseniz yakınlarınız size yardım eder. Bulunduğunuz bu mütevazı döşemeyi değiştirir, halinize bir çekidüzen verebilirsiniz," der. Onun cevabı ise hayat görüşünü yansıtır: "Ben halimden şikayetçi değilim ki, onlara müracaat ihtiyacını duyayım. Hatta içinde bulunduğum halden, bütün dünya elinde olana dahi müracaat etmedim. Nerede kaldı ki o dünyanın zerresine sahip olan aciz insanlara rica edeyim!" O, bir aşk kadını, bu aşk tabii ki dünyalık değil. Hiç evlenmez. Çünkü dünyevi hayatın onu ilahi aşktan ayrı bırakacağından korkar. Ona "Niçin bunca ağlarsın?" derler: "Allah'a bağlıyım. Ayrılıktan korkarım. Olmaya ki ölüm vaktinde nida gele ki 'Sen bize gerekmezsin,' diyeler," der. Dönemin önemli kişilerinden evlilik teklifi aldığı, hatta yüz binlerce dinar önerildiği söylenir. Ama kabul etmez. Ruhani imtihanlara da maruz kalır. Bir başka manevi görüşmede Hasan-ı Basri'nin evlenme teklifine "Ancak cennette düşünülür," şeklinde cevap verir. Dostları, ona para yardımında bulunmak isteyince "Ben dünyayı ona sahip olandan istemeye utanıyorum, nerede kaldı ki, ona sahip olmayan kullardan isteyeyim?" der.
KUDÜS'TE DE MAKAMI VAR
Rabia, kefenini yanından ayırmaz. Evinde bir hasır, kırık bir testi ve aynı zamanda seccadesi olan keçe bir yatak vardır. 90'li yaşlarında (801) Basra'da hakkın rahmetine kavuşur. Kudüs'te de makamı vardır. Rabia, hayatı boyunca sadece Allah'a ve peygamberinin emirlerine boyun eğdi. Dünyevi nimetleri elinin tersiyle itelediği için de o, bir özgürlük sembolüdür. Zaten İslami açıdan bakıldığında, asıl özgürlük, Allah ve peygambere itaatten geçer. İşte Rabiatü'l Adeviyye Meydanı'na adını veren, Rabia işretiyle dünyaya yayılan bu ruhun, tarihsel perspektifinde Rabia'nın hayata bakış açısı yatıyor. Hem bir kadın hem de evliyalardan olan bu büyük ismin, özgürlük mücadelesi etrafında sembollerle birleşme eğilimi, İslam tarihi açısından büyük anlam taşıyor.
AVRUPA ONU 14. YÜZYILDA KEŞFETTİ
Hazreti Rabia hakkındaki anlatıları, ilk 14. yüzyılda Fransız Kralı 9. Louis'nin elçisi Joinville'in, Avrupa'ya yaydığı söyleniyor.
Avrupa'daki bir portrede bir eliyle meşale, diğeriyle su dolu bir testi taşıyan, Doğulu giysiler içinde bir kadın görüldüğü ve aslında bunun Rabia'nın sözünün Avrupa'daki tezahürü olduğu söyleniyor. Ünlü sözü ise şudur: "Cehennemi suyla söndürmek, cenneti yakmak istiyorum. Böylece bu iki perde kalkacak ve Allah'a cehennem korkusuyla ya da cennet umuduyla değil, aşk ile ibadet edenler ortaya çıkacak."
Feridüddin Attar, Rabia'yı Tezkiretü'l Evliya adlı eserinde 'İkinci Meryem' namıyla anıyor. Ondan sonra gelen İslam'ın önder kadınları için ise 'İkinci Rabia' deniliyor.
SOSYAL MEDYADA YAYILIYOR
Rabia işareti, sosyal medya aracılığıyla yayılıyor. Dünyanın birçok şehrindeki protestolarda, hatta bazı televizyon kanallarında da selam için kullanılmaya başladı. Futbol sahalarında, siyasetçiler arasında simgeleşti. Artık yaşamımıza giren yeni bir sembol olarak Rabia işaretiyle dünya çapında kampanyalar da yapılıyor. Bunlardan biri de http://www.r4bia. com/ adlı sitede yer aldı. Sitenin "R4BIA nedir?" bölümünde ilginç tanımlamalar var: R4BIA adalet, özgürlük ve merhamet demektir. Elif gibi dik Vav gibi mütevazı duruştur.
KAYNAK:25/08/2013 PAZAR SABAH GAZETESİ EKİ DAMLA KAYAYERLİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder